1 Ekim 2012 Pazartesi

seviyorum seni saç kurutma makinesi. aşığınım böyle. dalıp gidiyorum karşında bebek gibi. eşşek kadar adam oldum vazgeçmedim senden. her sabah okula giderken mal gibi buz gibi banyoda giyinip soyunuyorum, sırf senin sesini duyayım diye. banyoya girer girmez ilk işim seni açmak oluyor. sonra seni kir sepetinin üzerine bırakıyorum, takılıyorsun orda kendi kendine wuuuuuu diye. bense çok uzaklara gidiyorum o sırada saç kurutma makinesi. nirvanaya ulaşıyorum o anlar. bütün tüylerim diken diken oluyor bir huzur kaplıyor dört bir yanı niran ünsalın şarkısı gibi. zaman zaman seni elime alıyor, kah switşörtümden içeri sokup göbeğimi ısıtıyor kah anlamsızca yüzüme tutuyorum. şunu bilmeni isterimki benim için hayatın anlamı sensin. bana deselerki banci camping yapçaksın, neyle konsantre olmak istiyorsun, tek cevabım sen olurdun be aslan makine. artık evdekilerde alıştı şu halime. kimse yadırgamıyor banyonun ışığının günün muhtelif saatlerinde sürekli açık olmasını ve içerden gelen wuuuuuu sesini. kapıyıda kitliyorum kimse aramıza girmesin diye.



seviyorum seni kurutma makinesi. senden sonra da elektrik süpürgesini seviyorum. 3. olarak bilgisayarın fanının çıkardığı ses... ama 2'side senin eline su dökemez.

özel sektöre girmeden önce desmond gibi bir sabit edinin kendinize. inception filmindeki gibi bir totem bulun. ne zaman benliğinizden kopmaya başladığınızı hissederseniz, ne zaman değiştiğinizi anlarsanız, stres / sinir harbi yüzünden sağlınız bozulmaya başlarsa o sabite dönün, totemi yapın. çünkü para var işin içinde. hırs var. açlık var, arkadan konuşma var, yarış var, birilerinin önüne geçmek için kafaların üzerine acımadan basmak var. hayatlarında sevdikleri, değer verdikleri tek şey kariyerleri olan kadınlar / adamlar var. ego tatmini var, salak bir sürü adam var. adaletsizlik var ve haksızlık var. o yüzden yapılması gereken tek şey iş yerine girerken güzel, gülümseyen bir maske takmak. en güçlü body kit'i giymek ve hayatında hiç başarısızlığa uğramamış gibi yürümek, konuşmak. arada tuvalate gittiğinde aynaya bakmak, o maskenin içindekini görmek gerek. yoksa bir süre sonra yatağa da o maskeyle girebilirsin..













aşkı tatmış olan insanların gerçekten çok sevdiği film. bu yüzden bütün dünyada bu denli sevildi. kokuların, küçük detayların, önemsiz gibi gözüken önemli şeylerin filmidir eternal. birşeyleri görmek mükemmel birşeydir. ama sevgili denen şey ayrıntıdır, kokudur, sestir, küçük anlamsız bir bakış, bir renktir, ondan ayrı kalınan zamanlarda, acıyı katlamak için onunla gittiğiniz bir kafeye girdiğinizde hissettiklerinizden çok onun kullandığı şampuanın kokusunu tamamen tessadüf eseri süpermarketteki bir reyonun yanından geçerken 1-2 saniyeliğine algılamanızdır. o an flashbackler sel olur, beyin o kadar işlevsel çalışırki hiç düşünemeyeceği kadar hızlı düşünür yüzlerce memory'i getirir önünüze. o an hissedilen şeyler, dudakta peydah olan küçük gülümseyiş, sevgilisinden ayrıldıktan sonra kendini bitap eden, anıları, hatıraları acılarla yoğuran arabesk beyinlerin asla anlayamayacağı birşeydir. o gülümseyiş, o özleyiş; bir mutluluktur.

bu yüzden sevdik eternalı. aşkın siyah ve beyazdan ibaret olmadığını; arada turuncu diye tatlı-ekşi bir renkte bulunduğunu bize gösterdiği için. ve aşık olan, aşk denen duyguyu iliklerine kadar hissetmiş olan herkes en azından birkez demiştir küçük bir gülümseyişle şunu kendi kendine;

"şuan o kadar mutluyum ki; ölebilirim.."

29 Eylül 2012 Cumartesi

evet bebeğim.. buralardan çok ama çok uzaklarda çok daha iyi bir dünya var.. seninle baş başa olabileceğimiz.. soğuk, puslu sokaklarda kilometrelerce yürüyüp sadece hayatların arasından geçip gidebileceğimiz.. bize ait, bize adanmış perşembe sabahları var o dünyada.. sing me to sleep bebeğim, sing me to sleep.. anlam aranmayan sabahlar var.. hengameden uzak, koşturmadan uzak sabahlar.. sing me to sleep bebeğim.. koşturan, hırslı insanların bizlere bıraktığı sokaklar var.. bırak onlar koştursunlar.. ben mi? ben sana sarılıp yürüyeyim.. sadece yürüyeyim.. sınırların olmadığı ülkelere.. ben gözlerine bakayım arada ve gülümseyeyim.. sing me to sleep bebeğim, sing me to sleep.. 

there is another world
there is another world
well, must be
well, must be

18 Haziran 2010 Cuma



















lise yıllarından 4 farklı yaşanmış hikaye.. biri benden, 3'ü arkadaşlardan..

izmir'in meşhur anadolu liselerinden biri.. sınıf camları pimapen.. pimapen camlar'da 2 bölmelidir, yani 2 cam arasında boşluk vardır, ses geçirmesin, yalıtsın diye. bu haylazlar nasıl kırmışlarsa camın üst tarafındaki plastiği kırıp, 2 cam bölme arasındaki incecik alana su doldurup içine balık atıyorlar.. derste sıkılınca izleriz, akvaryum hesabı..

hikaye kadıköy anadolu lisesi'nden.. sınıf kapılarının üst kısımları cam.. eski usul.. yani kapı tahta, ama kapının en üst kısmında dikdörtgen bir alan camdan.. 4-5 kişi bir arkadaşlarını enlemesine ellerinin üzerine alıp, millet dersteyken uçuruyorlar kapının önünden süpermen tadında.. sınıftakiler altta çocuğu taşıyanı görmedikleri için, üniformalı uçan bir lise öğrencisi görüyorlar ders esnadında.. şok üstüne şok.. ; )

birbirine benzer 2 hikaye sabancı al ve dkal'dan.. sabancıda arka sıra tayfası kurban seçtikleri bir elemanı gerek bacaklarından gerek kollarından tutup, tuvalete götürüyorlarmış.. "seni sünnet edicez" nidaları eşliğinde.. ; )

dkal'da da "mokoko" vardı.. tenefüste sınıfa giren yabancı çocuğun üstüne kapı kapatılır, dışarı çıkması engellenir.. sınıf afrika kabilesi tadında "mokoko, mokoko, beyaz götü avuçla" diye bağırmaya başlar ve çocuk pandik manyağı yapılır.. en komiği siz o sınıfının önünden sakin sakin geçerken mokokoya uğramış çocuğun ağlamaklı, olabildiğine nervous şekilde kendini sınıfın dışına atması, göz göze gelme anıdır.. ah be mokoko.. ; )

17 Haziran 2010 Perşembe


kollayıp, gözetene yakın olmak umuduyla..

11 Haziran 2010 Cuma


















kendini saklıyorsan, dönüşmen gereken şeye dönüşmekten korkuyorsan, başına gelen şey için kimseyi suçlamamalısın.. insanların egolarıyla lego gibi oynayıp kazandığını düşünüyorsan, yanıldığını anlaman çok uzun sürmeyecek.. sahip olduğuna kimse sahip değil diye sende sahip değilmiş rolü yapıyorsan, nankörlüğünün ve korkaklığının bedelini ödeyeceksin.. korkuyorsan, kendine ihanet ediyorsan, bedelini ödeyeceksin.. haklı bir bedel olacak bu.. nutuk gibi oldu.. ama yüze atılan jilet izi tadında dursun blog'da.. ; )